Mersin’de haftasonu çevre ile ilgili eylemler isyanlar vardı. Ama Çernobil’in yıldönümü olmasına rağmen ses seda çıkmadı!...
Neden? Çünkü Nükleer Karşıtı Platformun içi boşaltıldı! Birbirine düşürüldü! Etkisizleştirildi…
Oysa Çernobil'in mirası Mersin ve Sinop'ta!
Çernobil’in üzerinden 38 yıl geçti. Dün radyasyon iyidir diyen siyasilerin bugünkü mirasçıları Akkuyu'da Ruslara nükleer santral inşa ettiriyor. Olası bir kazada santralın 300 kilometre çevresi etkilenecek. İnsanlar ölecek, hasta olacak; geriye girilemez bir deniz, tarım yapılamaz topraklar kalacak.
Peki bunu kim biliyor? Mersinli… Türkiye’ye anlatılabiliyor mu? Hayır!
Ama aslında bu Türkiye’nin sorunu!
Ve de dünyanın sorunu!
Mesela; Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy, 1986 Çernobil nükleer felaketinin yıl dönümünde, dünyaya Zaporijjya Nükleer Santrali'nin işgalden kurtarılması için Rusya'ya baskı yapma çağrısında bulundu.
Yani nükleer doğrudan santraller askeri hedef!
Yani Mersin ve Türkiye bir yandan NATO üssüne ev sahipliği yaparken, Adana’da incirlik üssüne komşu iken Akkuyu’da Ruslar üs vari bir yapılanmaya giderken biz artık sesimizi bile çıkartmaz hale geldik!...
Oysa insan sağlığı, yaşam hakkını kutsallığı tehlikede!
Ama Mersin Nükleer Güç Santrali’ne karşı Mersin’in sessizliği kabulleniş olarak algılanıyor artık!
Ve bu çok tehlikeli!
Bugün dünya nükleer santrallerden vazgeçerken biz siyasi bir karar olarak inatla Akkuyu’da nükleer santral yapıyoruz…
Mesela geçen yıl Japonya Başbakanı Naoto Kan, 11 Mart depremi ve tsunamisinden sonra iyice tehlikeli hale gelen nükleer enerji santrallarını tedricen bırakma kararı aldı.
Japon Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakan Nato Kan, 2050'ye kadar nükleer enerji santrallarının tamamen devreden çıkarılarak temiz enerji kaynaklarına, başta güneş ve rüzgar gibi doğaya dost enerji kaynaklarına yönelmeye ilişkin hükümet planını açıkladı.
Bizim bu mücadele ve direniş meselesine kafa yormazsak işler farklı yerlere gidecek!
Geri dönülmez boyutlara ulaşacak!
Ve telafisi pek de mümkün olmayacak!
O yüzden şimdi silkelenip kendimize gelme zamanı….
Mücadeleyi eski güçlü, dirençli, kol kola olunan günlere döndürmeliyiz…
Hak, hukuk, adalet derken mücadeleye yılların veren insanların emekleri, çabaları göz ardı edilmemeli ve onların bilgi, birikim ve deneyimlerinden faydalanmalıyız!
Yani nükleere karşı çoban ateşini yeniden yakmalıyız!